4 Ocak 2016 Pazartesi

Kızılderililerin Tarihi

Kızılderililer tarih boyunca "vahşi" kelimesiyle anılmışlardır. Peki gerçektende vahşi miydiler ? Yoksa medeni mi ?



 Kızılderililerin 15.y.y da bilinen dünyamızın insanıyla nasıl tanıştığına geçmeden önce Kızılderililerin Amerika Kıtası'na nasıl geçtiklerine değinmemiz gerekir. 2 farklı teorem var. Birinci teorem; MÖ 80.000'den 10.000'e kadar geçen zamanın büyük bir bölümünde Dünya, buzullaşmayla kaplı jeolojik bir döneme (Pleistosen Dönemi) şahitlik etmiştir. (Bu dönem tarihi kaynaklara Wiscon Buzullaşması olarak geçmektedir.)
Bu dönemde Asya ve Amerika Kıtalarını birbirine bağlayan yaklaşık 4.000 km'lik Bering Boğazı boyunca karadan bir köprü oluşturmuştur. (Buzul Beringia Yarıkıtası)
Öte yandan yakın bir tarihte Rus bilim adamları Buz Çağı'nda Sibirya'da yaşamış olduğu düşünülen bir kabilenin izini buldular. Bilim adamları bu kabilenin Amerika Kıtası'na geçmiş olabileceğini düşünmektedir.

İkinci Teoremse; Mu Kıtası'ndan geçmiş olabilecekleri yönündedir ki ikisinin bir arada gerçekleşme olasılığı da vardır. Bu teoreme Mu kıtası ile ilgili yapacağım çalışmada değineceğim.

Kızılderili Medeniyeti


Kızılderililer sadece lezzetli meyveler veren ağaçlar dikerek bilinçli ve verimli bir orman ekonomisi yürütüyorlardı. Yaklaşık 4.000 yıl önce, bugünün Meksika’sında, daha sonra Kuzey Amerika'ya kadar yayılacak olan mısır türünü yetiştiren de onlardan başkası değildir. (Mısır, Avrupa'ya Amerika Kıtası'ndan götürülmüştür.)
Kızılderililer tarla olarak değerlendiremedikleri yereyse "Pecan"(cevize benzer bir ağaç) ve kestane ağaçları dikiyordu.

Pennsylvania Eyalet Üniversitesi'nde antropolog olan Prof. Dean Snow da Kızılderililerin uygarlık dereceleriyle ilgili şunları söylemiştir:
             "Amerika’daki yerlilerin kültür ve yaşamı bizim için son derece büyük önem taşıyor. Bunun nedeni, Amerika Kıtası'nda yaşayan yerlilerin yaklaşık 14 bin yıl boyunca dünyanın hiçbir yeriyle iletişim içinde olmamalarına rağmen Eski Dünya'daki gelişmelere paralel ilerlemeler kaydetmeleri...Elimizdeki arkeolojik bulgular bunu kanıtlıyor.


Kızılderililer ayrıca çok temiz yaşayan insanlardır. Doğayla barışık yaşarlar. Doğaya zarar verdikleri için Kolonicilere atalarının kendilerine söyledikleri şu sözleri söylemiştirler:
        "Doğa kanunları, insan kanunlarından üstündür. İnsan kanunlarını ihlal edenler avukatların, yargıçların elindedir ve çoğu zaman suçlular bile kurtulur. Ama doğa kanunu öyle değildir. Doğa kanunlarına karşı gelirseniz, gerçekten cezalandırılırsınız."

  • Bugün çevre kirliliğine tepki gösteren pek çok kişiden duyduğumuz sloganların bazıları da aslında Kızılderililerin söylediği sözlerdir. Ülkemizde de sıkça kullanılan "Biz bu Dünya'yı atalarımızdan değil, çocuklarımızdan ödünç aldık" sözü, Kızılderili lider SEATTLE'a aittir.


  • Avrupalılar, Amerika Kıtası'na gitmeden önce "çiçek, kızamık, veba, difteri, grip, sıtma gibi hastalıkları pek görmedikleri için bu hastalıklara bağışıklıkları yoktu. Dolayısıyla bu hastalıklarla tanışmaları acı bir süreç olmuştur.


1502 yılında Güney Amerika'da bulunan Vespucci Kızılderililerden şöyle bahseder:
               "Yıllardır dostumuzmuş gibi büyük bir itimatla, yüzerek bizi karşılamaya geldiler."

Samuel Eliot Morison ise şunları söylemiştir:
               "Demir, çelik gibi silahları yok. Ne de bunları kullanmayı biliyorlar. Çünkü çok uzun boylu, yapılı insanlar olmalarına rağmen oldukça ürkekler...Bunlar öyle samimi ve cömertler ki, kimse görmeden inanamaz.


Kızılderili Kabileleri


Birçok Kızılderili kabilesi olduğundan hepsini yazmam saçma ve gereksiz olur en bilindiklerinden bir kaç örnek sizlere sıralayayım...



Siyu (Sioux) Kabilesi


Herkesin adını en çok duyduğu Kızılderili Kabilesi Siyu'dur.(Tahminen)
Oysa onların gerçek adı kendi dillerinde "Lakota" ya da "Dakota"dır. Kelime anlamları; Arkadaşlar, müttefikler demektir. Siyu, onlara beyazların verdiği isimdir.


  • Kevin Costner'ın ünlü filmi "Kurtlarla Dans” ta konuşulan Kızılderili dili de Lakota'dır.


Orta Asya kökenli oldukları bilinen Siyu Kabilesi üyeleri, önceleri Kuzey Amerika'nın Sulerior Gölü çevresinde yaşıyorlardı. Ancak Avrupalı sömürgecilerle yaptıkları savaşlar sonucunda ağır bir yenilgi alıp Minesota ve Dakota'ya sürüldüler. 19. yy ortalarında ise rezervlere (asimilasyon kasabaları) yerleştirildiler.


  • Siyuların takviminde hafta özel olarak ayrılmaz ve her ayın özel bir adı vardır.



  • Siyulara göre kainatın su, toprak, ateş ve havadan ibaret olduğuna inanılırdı.


Siyular, atlara da çok önem verirdi. 2 yaşına ulaşan taylara eğer vurulur, döllenmeye müsait olmayan atlar ise "iğdiş" edilir.
Kabilenin erkekleri avlanmaya çıkıp at yarışları yapardı.



Siyuların Ünlü Kabile Şefi; Oturan Boğa
"Tatanka Iyotake" (1831-1890)


Siyu Kabile Şefi Oturan Boğa, ABD ordularına karşı savaşan son yerli kabile şefidir. İsminin anlamı “baskıya boyun eğmeyen, baskılara karşı oturarak ayak direyen boğa” demektir.
Oturan boğa, beyazların 1863 yılında Hunkpapa av bölgesini tehdit etmeye başladıkları ana kadar beyaz yerleşimcilere müdahale etmedi. Ancak bu müdahale Oturan Boğa'nın harekete geçmesine sebep oldu. Beyazlarla savaş 1868’deki Ft. Larami Antlaşması’na kadar devam etti. Barış ancak 4 yıl sürebildi. Black Hills bölgesinde altının keşfi, gerilimin yeniden artmasına sebep oldu. Yeni başlayan bu çatışmalar 4 yıl sürdü. Kış mevsiminin  sert ve insafsız olması üzerine halkının yiyecek bulamaması, Oturan Boğa’yı teslim olmaya zorladı. 19 Temmuz 1881’de o ve küçük oğlu elinde tüfeğiyle Federal Hükümet'in ofisine giderek teslim oldular. Oturan Boğa dost olmak istediklerini göstermek istemişti ve “Kabilemin hatırlayacağı son esir ben olmak istiyorum.” dedi.
1885’li yıllarda Kızılderililer, beyazların seçtiği şeflerle yönetilir oldular.



Apaçiler(Apache)


1500'lü yılların başlarında anavatanları Kanada'dan Arizona ve New Mexico bölgesindeki dağlık, çorak arazilere göç eden Kızılderili Kabinesi’dir.
Apaçiler göçebe bir yaşam sürüyorlardı.
Genelde geyik derisinden elbise giyen Apaçi kabilesi üyeleri, saçları uzatıp, başlarına bant takarlardı. Ayaklarına giydikleri deri çarıklar ise dağlık arazilerde rahatlıkla dolaşmalarına imkan sağlardı. Nitekim ata binmedikleri ilk dönemlerde Apaçiler çok uzun mesafelerde profesyonel koşucu özelliği gösterirdi.
Kendilerine korudukları silah ise "Yay" dır...

Uzun yıllar İspanyol kökenli Meksikalılarla savaşmışlardır. 1850'li yıllarda topraklarında altın madeninin bulunmasıyla üzerlerindeki Amerikan baskısı yoğunlaştı. 1862'de Kit Carson, Apaçilerle konuşmaya geldi. Mezkalero Apaçileri, Arizona'da bir bölgeye yerleşmeyi kabul ettiler. Ancak Şirikahua Apaçileri direnişlerine devam ettiler. 1883 yılında Apaçilerin başına Reis Geronimo'nun geçmesiyle Kızılderililer daha güçlendiler. Ancak 1885'te Geronimo yakalandı ve hapse gönderildi. Apaçilerde Oklohoma, Florida, Arizona gibi bölgelere yollandı.

Apaçi Kabilesi'nin Ünlü Şefi; Geronimo (1829-1909)

Geronimo hakkında bilmemiz gereken ilk şey son Kızılderili Şefi olduğudur.
1858 yılında bir gün eve döndüğünde eşi, annesi ve 3 çocuğunu İspanyollar tarafından öldürülmüş olarak bulan Geronimo, bu günden sonra beyazlara karşı mücadele vermeye başlamıştır. Anlatılanlara göre Geronimo, beyaz olan herkese karşı nefret duymuş ve elinden geldiği kadar beyaz öldürmeye çalıştı.
Geronimo aslında bir Kızılderili Şefi degil bir Kızılderili Şamanı'dır. Apaçi şeflerinin hepsi, onjn görüşlerine ve gücüne saygı duyuyorlardı.
1870 yılında Amerikalılar tarafından San Carlos Rezervasyon Bölgesi'ne yerleştirilen Geronimo, buradan üçkez kaçma girişiminde bulunsa da her seferinde yakalanıp geri götürülmüştü. Ancak dördüncü denemesinde başarılı oldu ve yakalanamayınca, 500 izci ve 3000 Meksikalı asker onun peşine düştü. Fakat Geronimo'yu yakalamanın pek de kolay olmayacağını anlayan Amerika ve Meksika hükümetleri, aralarında bir antlaşma yapmaya karar verdiler. Bu antlaşma sayesinde Apaçiler hem güneyden hem de kuzeyden saldırı alarak zor durumda kaldılar.
Buna rağmen gazeteler, Apaçileri yüzyılın vahşileri olarak gösterti. Gazetelerde çıkan haberlerde yakılan köylerden, göçe zorlanan, işkence yapılıp öldürülen Kızılderililerden söz edilmiyor, aksine Kızılderileri katleden askerlerin kahramanlıkları anlatılıyordu.
Bu arada General Crook ile Geronimo arasında bir anlaşma yapılmış ve bu anlaşmaya göre bölgede ne şiddet ne de herhangi bir yağma kalmamıştı. Fakat gazeteler durumu çok farklı yansıtmaya devam ettikleri için hükümet Kızılderililerle anlaşma yapan generali görevden alıp onun yerine savaş yanlısı Nelson Miles'i atadı ve savaş tekrar kızıştı.
Bir süre sonra Geronimo bulundu ve rezervasyon bölgesine geri götürüldü. Ancak tekrar kaçmayı başardı. 1885'teki bu kaçışından 18o4 yılına kadar bulunamadı. Bulunamaması üzerine askerler köylere saldırıp, kadın ve çocukları öldürmeye başladılar. Bu durum üzerine Geronimo teslim oldu ve Oklohoma'ya götürüldü. Son nefesini Oklahoma-Fort Sill'de verdi.



Cherokee Kabilesi


"Cherokee isninin "Mağara  İnsanları" anlamına gelen "chiluk-ki kelimesinden geldiği düşünülmektedir. Ancak Cherokee Kabilesi en uygar beş kabileden biridir.

Kabilenin ektiği bereketli topraklara göz koyan beyazlar, Cherokee Kabilesi üyelerini katletmiş, onları bulundukları yerlerden zorla sürmüştürler. Kızılderililer bu olayı "Gözyaşı Sürgünü" olarak anarlar.


  • Cherokee Kabilesi’ nin takvimleri Ay'a göre hazırlanır. 



  • Cherokee Kızılderilileri Yeni Yıl Bayramı'nı yılın başlangıcı olarak kabul ettikleri Mart ayında kutlarlar.


Cherokee'lilerin Ünlü Kabile Şefi; "Sequoyah" (1770-1843)


 Sequoyah'ın annesi Cherokee Kızılderilisi, babası bir beyaz olan yarı Kızılderiliydi.


  • Sequoyah kabikesi arasında alfabeyi geliştirmesiyle tanınmaktadır. Sequoyah, Cherokee dilini sesli ve sessiz harflerin kombinasyonuyla oluşturdu ve 75 karekterin kombinasyonuyla Cherokee seslerini meydana getirdi. Ardından bu çalışmalarını halka açtı ve kabile üyelerinin çoğu hemen okuma-yazma öğrendiler.

Kendisi bir toplumun sürekli var olabilmesinin ve özgürlüğünün tek koşulunun, gelenek-göreneklere bağlılık olduğunu düşünüyordu. Ayrıca kendi dilerini yaşatmayı da çok önemseyen şef, hayatında hiçbir zaman İngilizce öğrenmeyerek bu inancını kanıtlamıştı.

1827'de Cherokee Konseyi ulusal bir gazete çıkarabilmek için sermaye ayırdı. 1828 yılının başlarında bir ek baskı makinası Cherokeelerin başkenti New Echota'ya getirildi. Gazete Cherokee dili ve İngilizce olarak iki sütum halinde basıldı.


  • 21 Şubat 1828 günü ilk sayısı basılan "Cherokee Ankakuşu"  adlı gazete Birleşik Devletler'de basılan ilk Kızılderili gazetesi oldu.








Şimdi gelelim asıl durmamız gereken konuya. Kızılderililer, Avrupalıların daha önce görmedikleri kadar iyi davranmış onlardan çok basit aletler alarak altın gibi madenlerini paylaşmışlar, topraklarında yaşamalarına izin vermişlerdir. Eğer Kızılderililer onlara yardım etmeseydi bugün değil Dünya'ya hükmedecek devlet kurmayı geçin tuvalet bile kuramazlardı. Bu durumu Edmund S. Morgan şöyle açıklar:
          "Kızılderililer sadece yalnız bırakarak, İngilizlerin işlerini bitirebilirdi.

Avrupalılar buna rağmen karaya ayak bastığı andan itibaren onlara sürekli zulüm etmiştir. Şöyle ki toplamda 150 milyon Kızılderili’yi katlederek günümüzde 1 milyon civarı Kızılderili’nin kalmasına yol açmışlardır.




Irkçı İngiliz Lordun Soykırım Yöntemi; Biyolojik Savaş


Günümüzde olduğu gibi 18.yy'da da en etkili ve en ucuz konvaksiyonel silah "Biyolojik Silah" tı.
18.yy ortalarında bu kirli yöntemi ilk defa kullanmış kişi, Kuzey Amerika'daki İngiliz kuvvetlerinin komutanı Lord Jeffrey Amherst oldu. Amherst kirli bir plan yaptı. Plana göre Kızılderililer hasta yapılarak ucuz yoldan onlardan kurtulanacaktı.. Bu amaçla Kızılderililere "Çiçek Hastalığı" bulaştırılmış battaniyeler dağıtılmaya başlandı.
Aslında bu fikir Amherst'e ait değildi. Bu fikrin sahibi; Albay Henry Bouquet'ti. Henry, Amherst'e bu fikri mektup yoluyla iletmişti ve mektubin sonuna not olarak şunları yazmıştı:
            "Kızılderilileri hastalandırabilecek battaniyelerle aşılamayı deneyeceğim... Keşke İspanyolların metotlarını kullanabilsek ve onları ingiliz usulü, köpeklerler ve atlılarla avlayabilsek ki, sanırım  unlar, bu zararlıları topyekûn imha etmek ve uzaklaştırmakta hayli etkili olacaktır."

Amherst'in biyolojik savaş ile ilgili yazışmaları uzun süre Avrupa'da tutuldu. Belgeler 2. Dünya Savaşı'nda Almanlardan kaçırılarak Washington'a getirildi. Şu anda Kongre Kütüphanesi'nde bulunan bu notlar, o zamandan beri herkesin görebileceği şekilde durmaktadır.



Bizon William'ın Katliamları


Bizon William adıyla da anılan Bufalo Bill'in gerçek ismi William Cody'dir. 1867 yılında demiryolu işçilerine et sağlamak için özel olarak tutulmuş bir avcıdır. 18 ay boyunca binlerce (yaklaşık 4280) bu yolla işçilere et sağlamıştır. Bizonlar bu denli avlanmaya başlamadan önce her yerdeydiler. Koloniciler bu bizonların hiç bitmeyeceğini düşünüyorlardı fakat 30 yıllık yoğun yok etme politikası sonucunda bizonlar kıtadan silindiler. Bizonların gidişiyle Kızılderililerin ağır şartlarda devam eden hayatları daha da zorlaşmıştır.
Bizonlar yok olduktan sonra Bufalo Bill kendine yeni bir iş bulur; Kızılderili avı...
En önemli özelliği, yakaladığı yüzlerce Kızılderili’nin kafa derilerini yüzmesi olmuştur.



Sand Creek Katliamı


1864 yılının Kasım'ında yüzlerce askerle harekete geçen Albay Chivington, bir katliam yapmak üzere Cheyenne reisi Kara Kazan'ın kabilesine yönelmişti.
Kabilenin bir  çok erkeğinin ava gittiğini gören Albay ihtiyarı, kadını, çocuğu demeden kurşuna dizmiştir.



Woundred Knee (Yaralı Diz) Katliamı


Son Kızılderili katliamı olan Yaralı Diz Katliamı Kızılderililerin  oynadığı "Hayalet Dansı" sebebiyle olmuştur.
Hayalet Dansının Kızılderililer için kutsal bir önemi vardı ve bu dansla ellerinden alınan her şeyin onlara geri verileceğine inanmaktaydılar. 1890 yılında Birleşik Devletler bu dansın bir savaş dansı olabileceğinden şüphelenmiş ve Yaralı Diz adlı rezervlerinde bu dansı yapan Kızılderililerin bir isyan başlatacağını düşünmüşlerdir. Bunun üzerine askerler, bu dansın yapıldığı Lokota yerlilerinin kamp yerine gönderilmiş, dans edenler tutuklanmak istemişti. Çıkan çatışmada kesin rakamlar bilinmemekle beraber Amerikalılardan 25 asker ölmüş, Kızılderililerden 84'ü erkek, 44 'ü kadın, 18'i çocuk 153 Siyu öldürülmüştür.
Bu katliamdan sağ çıkan Kızılderililerden biri olan Kara Geyik, katliamla ilgili olarak şunları söylemiştir:
           "O zaman kaç kişinin öldüğünü anlayamamıştım. Şimdi yaşlılığımın şu yüksek tepesinden gerilere baktığımda, hala yerde birbirleri üzerinde yığılı duran boğazlanmış kadınları ve çocukları o genç gözlerimle görebiliyorum.




Kızılderililere Kültürel Sömürü


Kızılderililerin Hristiyanlığı tanımaları için çeşitli yerlerde örgütler oluşturuldu. Bunlara misyon deniyordu. Bu hareket ilk olarak İspanyolların elinde olan Teksas ve Kaliforniya'dan başladı. Kaliforniya'da kurulan 21 misyon sonucunda, 1820'de yaklaşık 20.000, 1846'da ise 100.000 Kızılderili Hristiyanlığı seçti.

1840'lı yıllardan itibaren  Kızılderililerin geriye kalan az sayıdaki nüfuslarını korumak için, yaşadıkları toprakları terk edip "Toplama Kampları", diğer adıyla "Rezerv" denilen alanlara yerleşmek zorunda kaldılar.

Toplama kamplarının en önemli özelliklerinden biri beyazların sözde vahşiler olarak gördükleri Kızılderilileri uygarlaştırmak için eğitimden geçirecekleri yer olmalarıydı. Kızılderililerin kültürlerini değiştirmeye yönelik yürütülen bu eğitimde, ulusal kıyafetlerini değiştirmeye yönelik yürütülen bu eğitimde, ulusal kıyafetlerini değiştirmeye yönelik yürütülen bu eğitimde, ulusal kıyafetlerini çıkartma ve medeni olarak kabul edilen kıyafetler giyme, erkeklerin saçlarının kısa olması gibi şartlar vardı. Okullardaysa Kızılderililerin çocuklarına kendi dilleri konuşturulmamış, kendi kültürlerine uygun hareket ettiklerinde cezalar verilmeye başlanmıştı.


2 yorum:

  1. Okuması rahat ve nokta atışlı bir yazı olmuş. Keyifle okudum, elinize sağlık.

    YanıtlaSil
  2. Süper bir yazı teşekkürler...

    YanıtlaSil