3 Ocak 2016 Pazar

AYASOFYA

Ayasofya'nın Tarihi Süreci


Ayasofya çeşitli isyanlarsan ötürü aynı yerde 3 defa yapılmıştır. İlk yapıldığında Megale Ekklesia (Büyük Kilise) olarak adlandırılmış, 5. yüzyıldan itibaren ise Ayasofya olarak tanımlanmıştır. Binanın adındaki “Sofya” sözcüğü eski Yunanca’ da bilgelik anlamına gelen sophos sözcüğünden türetilmiştir. Yani Ayasofya “kutsal bilgelik” demektir.  Ayasofya dönemin imparatorluk kilisesidir. Bu sebepten ötürü imparatorların taç giydiği yerdir. Katedral işlevi görmüştür.


Birinci kilise, İmparator Konstantios (337-361) tarafından 360 yılında yapılmıştır. Üstü ahşap çatı ile örtülü, uzunluğuna gelişen bazilikal planlı birinci yapı, İmparator Arkadios’un (395–408) karısı İmparatoriçe Eudoksia ile İstanbul Patriği İoannes Chrysostomos arasında çıkan anlaşmazlıklar nedeniyle, patriğin sürgüne gönderilmesi üzerine 404 yılında çıkan halk ayaklanması sonucunda yakılıp yıkılmıştır. 
Günümüzde ilk kiliseye ait herhangi bir kalıntı bulunmamakla birlikte, müze deposunda bulunan Megale Ekklesia damgalı tuğlaların bu yapıya ait olduğu düşünülmektedir.

İkinci Kilise, İmparator II. Theodosios (408-450) tarafından 415 yılında yeniden inşa ettirilmiştir. Bu yapının, beş nefli, ahşap çatı ile örtülü ve anıtsal bir girişe sahip bazilikal planda olduğu bilinmektedir.
Kilise, İmparator Justinianos’un (527–565) 5. saltanat yılında, aristokrat kesimi temsil eden maviler ile esnaf ve tüccar kesimi temsil eden yeşillerin(Bir nevi solcu, sağcı) İmparatorluğa karşı birleşmesi sonucunda çıkan ve tarihte “Nika İsyanı” olarak geçen, büyük halk ayaklanması sırasında 13 Ocak 532 yılında yıkılmıştır.


Günümüz Ayasofya’sı imparator Justinious(527-565) tarafından döneminin dünyadaki en ihtişamlı yapı olması amacıyla yaptırmış olduğu yapıdır. Ayasofya için 6.yüz yılın en ünlü mimarlarından Miletli İsidaros ve Trallesli(Aydınlı) Anthemius’u görevlendirmiştir. Binanın yapımı için 10 bin işçi görevlendirilip büyük paralar harcanmıştır. Tarihçi Prokopios’un aktardığına göre, 23 Şubat 532 yılında başlayan inşa, 5 yıl gibi kısa bir sürede tamamlanmış ve kilise 27 Aralık 537 yılında törenle ibadete açılmıştır. 
Ayasofya'nın inşaatı esnasında çöken kubbenin yeniden yaptırılmasına kadar geçen süreçte Bizans imparatoru 1.Justinyen'in  kraliyet tacını takmayı reddetmiş olduğu da kayıtlarda yer alır.
Kaynaklarda imparator 1.Justinyen'in Ayasofya'nın açılış gününde, Kudüs'teki Hz. Süleyman’ın Mabedini kastederek “ Ey Süleyman seni geçtim” dediği geçer.
Yine bir rivayete göre bir dönem Ayasofya’ya da el et atan Osmanlı'nın baş mimarı Mimar Sinan'ın ustalık eserim dediği Selimiye Cami’nin kubbelerine bakarak Ayasofya kubbelerine itafen “ Ey Ayasofya seni geçtim” dediği söylenir.


İmparator Justinianos Ayasofya’nın daha görkemli ve gösterişli olması için, maiyetindeki tüm eyaletlere haber göndererek, en güzel mimari parçaların Ayasofya’da kullanılması için toplatılmasını emretmiştir. Bu yapıda kullanılan sütun ve mermerler; Aspendos, Ephesos, Baalbek, Tarsus gibi Anadolu ve Suriye’deki antik şehir kalıntılarından getirilmiştir. Yapıdaki beyaz mermerler Marmara Adası’ndan, yeşil somakiler Eğriboz Adası’ndan, pembe mermerler Afyon’dan ve sarı mermerler Kuzey Afrika’dan getirilerek Ayasofya’da kullanılmıştır. Yapının iç kısmında yer alan duvar kaplamalarında; tek blok halinde mermerlerin ikiye bölünerek yan yana getirilmesi ile simetrik şekiller ortaya çıkarılmış ve damarlı renkli mermerlerin iç mekânda kullanılmasıyla dekoratif bir zenginlik oluşturulmuştur. Ayrıca, yapıda Efes Artemis Tapınağı’ndan getirilen sütunların neflerde, Mısır’dan getirilen 8 adet porfir sütununun ise yarım kubbeler altında kullanıldığı bilinmektedir. Yapıda 40 tanesi alt galeride, 64 tanesi ise üst galeride olmak üzere toplam 104 adet sütun bulunmaktadır.

IV. Haçlı Seferi sırasında İstanbul Latinler tarafından 1204- 1261 yılları arasında işgal edilmiş, bu dönemde gerek kent, gerekse Ayasofya yağmalanmıştır. 1261 yılında Doğu Roma kenti tekrar ele geçirdiğinde, Ayasofya harap hale gelmiş vaziyetteydi.


Ayasofya, Fatih Sultan Mehmet’in (1451-1481) 1453’te İstanbul’u fethetmesiyle camiye çevrilmiştir.
Mozaiklerin insan figürlü olanlarını zarar vermeden kapatmak için ince bir sıva kullanılmıştır. İnsan figürlü olmayan mozaiklereyse dokunulmamıştır. 
Osmanlı Dönemi’nde, 16. ve 17. yüzyıllarda, Ayasofya’nın içine mihraplar, minber, müezzin mahfilleri, vaaz kürsüsü ve maksureler eklenmiştir. Mihrabın iki yanında bulunan bronz kandiller, Kanuni Sultan Süleyman (1520-1566) tarafından Budin Seferi (1526) dönüşünde camiye hediye edilmiştir.
Ana mekâna girişin sağ ve sol köşelerinde bulunan Helenistik Döneme (MÖ. 4.-3. yy) ait iki mermer küp ise, Bergama’dan getirilerek, Sultan III. Murad (1574-1595) tarafından Ayasofya’ya hediye edilmiştir.


Yapıldığı tarihten itibaren çeşitli depremlerden zarar gören yapıya, hem Doğu Roma, hem de Osmanlı Döneminde merkezi kubbesi birçok defa çökmüştür. Bu sebeplerden ötürü destek amacıyla payandalar yapılmıştır. Mimar Sinan tarafından yapılan minareler ve istinat duvarlarından itibaren hiç çökmemiştir. Ayasofya'nın günümüze kadar ulaşmasında Mimar Sinan'ın payı büyüktür. Her ne kadar Ayasofya sağlam hale gelse de onarım ve bakım çalışmaları devam etmiştir.

 En kapsamlı tamir çalışması ise Sultan Abdülmecid(1839-1861) Dönemi’nde. 1847-1849 yılları arasında İsviçreli “Fossati” Kardeşlere Sultan Abdülmecid Han tarafından yaptırılmıştır.   Bu onarım çalışmaları sırasında, daha önce mihrabın kuzeyindeki niş içinde bulunan Hünkâr Mahfili kaldırılmış, yerine mihrabın solunda, sütunlar üzerinde yükselen, etrafı ahşap yaldızlı korkuluklarla çevrili Hünkâr Mahfili yapılmıştır.

Aynı dönemde Hattat kazasker Mustafa İzzet Efendi tarafından yazılan 7.5 m. çapındaki 8 adet hat levhası ana mekânın duvarlarına yerleştirilmiştir. “Allah, Hz. Muhammed, Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin” yazılı bu levhalar islam dünyasının en büyük hat levhaları olarak bilinmektedir. Aynı hattat kubbenin ortasına ise Nur Suresi’nin 35. ayetini yazmıştır.


Abdülaziz Dönemi’nde de bir düzenlemeden geçen Ayasofya da daha önce yıkılan medresenin toprak altında kalan kısımlarının üzerine 2 katlı bir medrese yapıldı. 1920 ye kadar hizmet verdi. Cumhuriyetin ilanıyla tarihe karıştı. 1930 lı yıllarda yıkılma tehlikesi ardır denilerek devlet tarafından yıkılmıştır. 


Ayasofya Mustafa Kemal Atatürk’ün emri ve Bakanlar Kurulu kararı ile müzeye çevrilmiş ve 1 Şubat 1935’de müze olarak, yerli ve yabancı ziyaretçilere açılmıştır. 1936 tarihli tapu senedine göre, Ayasofya “57 pafta, 57 ada, 7. parselde Fatih Sultan Mehmed Vakfı adına Türbe, Akaret, Muvakkithane ve Medreseden oluşan Ayasofya-i Kebir Camii Şerifi” adına tapuludur


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder